2Afyonkarahisar Devlet Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği, Afyonkarahisar, Türkiye AMAÇ: Servikal travmalar, tüm dünyada önemli morbidite ve mortalite nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Kraniyoservikal bileşke (KSB) baş ve boyun hareketlerinin yapıldığı, omurganın en hareketli kısmı olması nedeniyle yaralanmalara en açık bölgedir. KSB travmalı olguların tanı ve tedavisi zorluklar içermektedir. Makalede; kraniyoservikal bileşke yaralanmalı olguların demografikepidemiyolojik özelliklerini, tanısal bulgularını ve tedavi sonuçlarını araştırdığımız kapsamlı bir çalışma sunmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇ: Kliniğimizde 1995 – 2005 yılları arasında toplam 412 servikal travmalı olgudan dahil etme kriterlerine uyan, KSB travma nedeni ile izlenmiş 79 olgu çalışmaya dahil edilmiştir. Bu retrospektif çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır: Çalışmanın ilk aşamasında 79 olgunun demografik, epidemiyolojik ve tanısal özellikleri araştırılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde 79 olgudan konservatif ya da cerrahi olarak tedavi edilen ve takipleri düzenli yapılabilen olgularda tedavi sonuçları ve nörolojik iyileşme bulguları araştırılmıştır.
BULGULAR: Kraniyoservikal bileşke travmalı olguların sıklığı (% 19) olarak tespit edildi. Olgularımızın çoğunluğu (%61) erkeklerden oluşuyordu ve en sık erişkin lezyon yaş grubunda (%51) görülmüştür. Etiyolojik sebepler içinde en sık (%41) trafik kazaları görülmüştür. Direkt grafi ile tüm lezyonlar %68 oranında tespit edilmiştir. Direkt grafideki bulgulara ilaveten 11 olguda BT’de ek lezyon (%14) olarak saptanmış ve sadece BT ile tespit edilebilen yaralanmaların oranı %18 olarak bulunmuştur. Bu oranlar istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05; T-testi). KSB yaralanmaları içinde en sık aksis kırığı (%49,4) tespit edildi ve bunların çoğunu tip 2 olmak üzere odontoid kırıklar oluşturuyordu (%62). İkinci sıklıkta atlas kırıklarına (%34,4) ve en az oksipital kondil kırığına (%15,2) rastlandı. Bazı olgularda (24 olgu) birden fazla kırık ve/veya instabilite tespit edildi. Kırıkla birlikte nörolojik bulgusu ve/ veya instabilitesi olan 32 olgudan 19’unda Halovest uygulandı. 18 olguda ise cerrahi tedavi uygulandı. Ortalama 6,5 yıl takipte; İlk değerlendirme ve son takipteki Frankel evreleri arasında istatistiksel anlamlı fark vardı (p<0,05; Ki-kare testi). Düşük GKS ve kranial lezyon olması ile mortalite arasında kuvvetli ilişki bulundu (sırasıyla r=0,9 ve r=0,6; Pearson korelasyon testi).
SONUÇ: Sonuç olarak KSB yaralanmaları sıklıkla genç yetişkin erkeklerde ve trafik kazaları sonrası görülmektedir. Tanısında BT mutlaka kullanılmalıdır. KSB yaralanmaları içinde en sık aksis kırığı ve bunların çoğunu tip 2 olmak üzere odontoid kırıklar oluşturmaktadır. İnstabil yaralanmalarda nörolojik defisit eşlik edebilir. Özellikle düşük GKS ve kranial lezyon olması ile mortalite riskini artırmaktadır. Stabil yaralanmalar konservatif tedavi edilebilir. İnstabil ve nörolojik bulgusu olan yaralanmalarda cerrahi tedavi iyi bir seçenektir.
Anahtar Kelimeler : Kraniyoservikal bileşke, Üst servikal omurga, Travma, Radyolojik tanı yöntemleri, Tedavi sonuçları