Özet
Varlığı uzun zamandan beri bilinmesine rağmen makroprolaktin, tanı ve takip açısından, gerek endokrinologlar, gerekse laboratuvarcılar için hala baş ağrıtıcı bir konu olmakta ve araştırıcılar arasında anlaşmazlıklara neden olmaktadır. Makroprolaktin büyük molekül yapısına bağlı olarak klinik bulgu vermeyen bir hiperprolaktinemi durumu yaratmaktadır. Ayrıca molekülünün kompleks yapısı prolaktin ölçümünde kullanılan farklı rutin yöntemlerle farklı sonuçlar elde edilmesine yol açmakta ve bu da kargaşayı artırmaktadır. Makroprolaktinin tanımlanmasından bu yana bir çok araştırıcı bu konuya eğilmiş, çeşitli tayin yöntemlerini karşılaştırmış, klinikle bağlantılarını incelemiş ve farklı sonuçlara varmıştır. Bir grup makroprolaktini ölçen yöntemlerin tercih edilmesi gerektiğini önerirken diğer bazıları klinik bir önemi olmaması nedeniyle, karışıklığı önlemesi açısından makroprolaktini ölçmeyen yöntemlerin kullanılması gerektiği görüşündedirler. Tüm bu gerçeklerin ışığında, laboratuvarlar prolaktin assaylerinin makroprolaktinlerle etkileşme derecelerini bilmek ve klinisyenlerini bundan haberdar etmek, klinisyen de laboratuvarda kullanılan yöntemin özelliklerini bilmek durumundadır. Makroprolaktin, hasta yararı açısından laboratuar ve kliniğin ciddi işbirliğine ihtiyaç duyulan konulardan birini oluşturmaktadır.